hanimiş beyaz tavşan....

Tuesday, December 26, 2006

Yaşasın kabuslarım


Rüya bilmecesi diye bir filmden çıktım gitmeden önce ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum açıkçası, filmin adının çekiciliği ve film hakkında güzel olabileceği yönünde bir kaç tavsiye dışında beni o filme yönlendiren pek birşey yoktu, her neyse filmin yönetmeni aldığı ödülleri falan bir kenara bırakalım genelde yapmadığım bir şeyi yapıyorum yazma ihtiyacı duyuyorum böyle barlarda oturup elinde kalem kağıt bir şeyler yazan kişiler gördükçe kendi çapımda hep dalga geçerdim demek ki böyle bir ihtiyaç olabiliyormuş...
Filme döneyim filmi izlemeyince beğenmeyecek kişi tanımıyorum ama film benim için biraz daha farklı, beni genelden farklı kılan ise benim bir uyurgezer olmam . Filmde anlatılan yaşanan şeylerin benzerlerini zaten yaşıyorum rüyalarımda ama ne kadar uğraşsam da anlatamıyordum yani anlattıklarım yaşadıklarım kadar etkileyici olmuyordu.
Asıl benim bunları yazmamı sağlayan neden ise rüyalarım ve savunma mekanizmam arasında ki bir bağın farkına varmam oldu, filmde böyle bir tema verilmemiş ama bende bunu düşündürdü açıkçası son bir kaç gündür kötü rüyalar görüyor olmamın bunda da katkısı olabilir, rüyalarım ve savunma mekanizmam arasında ki bağı anlatayım biraz;
Rüyalarım genel olarak yaşadığım duyguların abartılarını oluşturuyorlar yani nedeni ni bilmediğim bir mutluluğum varsa rüyalarım da beni aşırı mutlu edecek şeyler görüyorum ve uyanınca maalesef dünyanın acı gerçeklerinin farkına varmak zorunda kalıyorum ki söz konusu yapay mutluluktan kurtulmuş oluyorum, aynı şey tam tersi durumlarda da söz konusu nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı kendimi rahatsız ve huzursuz hissediyorsam rüyam da gördüğüm beni aşırı derecede rahatsız eden herhangi bir olay moralimi aşırı derece de bozabiliyor ama bu durumun rüya olduğunun farkına varmak ve gerçek dünyamın o kadar feci durumda olmadığının farkına varmak uyanmayı yorucu yarışın sonu olarak hayatıma yansıtıyor ve kendimi iyi hissetmeye başlıyorum.
Kafamı kurcalayan ve bir şekilde beni rahatsız eden şeyin adını koyabildiğimde ise aptal kız polyanna yı anımsatan üstte anlattığım durum farklı bir boyut kazanıyor, kafamı kurcalayan ve beni rahatsız eden durumun abartılmış hallerini aynı konu hakkında görüyorum, burayı yaşadığım bir örnekle anlatmak en iyisi sanırım ...
Geçenlerde hayatımda ki yeri çok önemli olan bir kişinin bir arkadaşımla aramız da olan soğukluk nedeniyle kendimi iyi hissetmezken ( ki soğukluğun nedenini belirlemekte de sorunlar yaşıyorum . ) Bu durumla ilgili gördüğüm rüyalar da bu kişinin arkadaşlığımızı bırakın düşmanca ilişkiler içinde olduğunu görüyorum ve bir şekilde rüya olduğunun farkına varıp kaçarcasına uzaklaşıyorum uykumdan ya da farklı bir örnek bitmesi gereken okulun bitmemesini ve bu durumu sorun olarak hayatıma yansıtmayışım ya da acı gerçekle karşılaşma anıma aylar varken rüyamda okuldan atılmış olduğumu ve bu durumu aileme açıklarken falan görüyorum.
Söz konusu durum çok acı ve vahim gibi görünse de rüyamda gördüğüm abartılmış durumların varlığını bana gerçek hayatta hatırlatmakta ve bu durumların gerçekleşmesi halinde ( ki umarım gerçekleşmezler ) neler yaşayacağım konusunda az da olsa ipucu veriyorlar, ki bir anlamda bu durumlara beni hazırlıyorlar şok edici durumları şok edicilikten çıkarıyorlar .

Benim bu durumları en az hasarla atlatmak için gayet liberal bir düşünce olan
? Nasılsa elimde zaman gibi bir aspirin var. ? Düşüncesiyle birleşince de sorunların geçmesini onları yaşayarak beklemek ve ? Nasılsa bitecek? şeklinde kendimi motivasyonlarım sayesinde ne çok inciniyorum ne de uzun uzun bunalımlara giriyorum .

Bir de burdan tüm charlie chaplin hayranlarına kings of leon dan red morning light ı yolluyorum.

Bir de o kadar filmden bahsettik filmin imdb adresi de burası .









Thursday, December 21, 2006

Bardak insanlar

Bazen kırıcı oluyorum sanırım, kırıcı olmamak için elimden geleni yapıyorum ama olmuyor, nasıl bilmiyorum. İlgi bekliyorum LAN sonuçta insanım bende.
Ne bileyim sevin lan beni !!!!
bi de Tüm japonlara death in vegas tan help yourself adlı sarkıyı yolluyorum.
dinleyin bunu da..

Saturday, October 14, 2006

Gene otokontrol yine otokontrol

Gene otokontrol yine otokontrol müdehale edile edile cemcük gibi bir psikolojim oldu ya bi müdehale daha nasıl olmalı ne olmalı sorularının herbiri peşpeşe malum her tedirginlik arkasına söz konusu olanlar ama zaten benim olmam gereken bu değilmi ? Mutlu ve tedirgin...? Her neyse baya bi düşündüm ve karar verdim kıskanmak sevmenin bir parçasıdır, seven kıskanır da .... buraya kadar bir sorun yok ama dikkatli olmak gerekiyor ? Kıskanmak sevmenin bir parçasıdır ve asla sevmek ten daha büyük boylu olmamalıdır....?.

Zaten daha büyük olduğu zamanlar biraz da korkaklıkla abazalıın eş anlamlı olduğu zamanlar oluyor J ( tanıdık gelenler olcak gelmeyenler de biraz araştırsın boş vakitlerinin tamamını harcamayacakları bir şekilde...)

Şimdi iki yer düşündüm ben biri lunapark mutluluğunda diğeri ise gecikmiş su faturası kuyruğu bokluğunda..

Lunapark a her kişi geldiğinde , Lunapark o kişiye merhaba der hatta içinde oraya gerçekten ait olan insanlarda ne bilim tek başına çarpışan otolar çok zevksiz olmaz mı ? J

Ama kuyruktakiler , her yeni gelen kişiye daha bir ? siktir? der, ya da kızar .....

Lunaparkı lunapark yapan oradakilerin farkında olmadan birbirlerine bağlılıklarıdır, kuyrukta kilerin ise tam aksine .....

Şimdi lunapark ve kuyruk gayet de realist örnekler oldu sanırım ama biraz daha düşününce bir şekilde iletişilen her ortamda bu biraz var. Yani beraberlik duygusu diğerlerinin yaşamlarına saygı duygusu , daha da özelleşmiş birliktelikler de söz konusu paylaşımsızlık hatta kıskançlık daha da su üstüne çıkıyor ..

Her neyse sözüm o ki sadece ?BEN? ya da ? SADECE SEN VE BEN? şeklinde beraberliklerden biraz uzak durmak gerekiyor ya da daha doğrusu beraberlikleri biraz o hale gelmesinden uzak tutmak gerekiyor hatta sadece benim için geçerli olmak koşulu ile bazen çekceğin ufacık acıların sonunda biraz kafa yorup belki de böyle bir yazı yazmak gerekiyor....
Ehehe bok gibi yazı oldu galiba şöyle bir bakıyorum da çoğu cümleyi yazarken üşenmişim ya da istediklerimi anlatamamışım her tarafında ?...? ile biten cümlelerden var ?yarım anlamlı?

Böyle işte bir müdehalenin yazıya dökülmeye çalışılmış halinden sonra burdan tüm hugo culara ?Massive Attack? dan ?Daydreaming? i hediye ediyorum ...


Mevcut olan dilbilgisi hatalarından dolayı özür dilerim, direk yazdım aslında taslak halinde yazarım ben sanırım taslak halinde yaşadığım için oluyor biraz J

Yapcak bir şeyin olmadığı durumlarda en güzel şey blog a konacak bir şeyler yazmak hem içerik oluyor hem de artislik oluyor...Bir de yazı tam istediğim gibi olmadı kesinlikle istediğim gibi olan yazıların sonunda daha farklı oluyor hissettiklerim bende hala sıkıntılar var ...
Bu arada yıllardan sonra ilk kez bu hafta ağladım gayet de ilginçti...

Thursday, September 28, 2006

yazdım sanırım galiba en sonunda

Yaf hastalık hastalık....

Hasta oldum ben :D Süper bir tatilden geriye sadece sümüklerim kaldı.

Tatil inanılmazdı kelebeklere gittik Kelebekler hakkında bişi anlatamayacağım sadece gidilip görülmesi gerekiyor.

Onun dışında aklımda bi sürü soru var nerdeyse 2-3 haftadır buraya bişi yazmak istiyorum ama olmuyor yani denedim ama tam olarak istediklerimi yazamıyorum nedense....

Yakın çevremde bi sürü kişi var bi garip zamanlardan geçiyorlar asıl kötü olanı ise bu geçiş anında mutlu değiller ya da mutlular ama farkında değiller her neyse onların bu halleri beni de biraz olumsuz etkilemiyor değil hani......

Çoğu zaman nasıl davranacağımı bilemiyorum kızasım geliyor ama kızamıyorum öyle işte bi de şunu düşündüm şimdi onlar ööle ya ya aynı zamanda bende öyle olsaydım sanırım yakın çevremden bayağı bir kişi eksilmiş olurdu, neyse ki ben farkındayım sorunlarımı ya da vsleri çevremdekilere elimden geldiğince aksettirmemeye çalışıyorum hatta bana zarar verebilecek şeylerden de biraz uzak duracağım anlasılan, onlara yardım edememe pahasına da olsa.

Bu durumların dışında pek de farklı bir şeyler yok aynı yani hala mutluyum hatta biraz da tuzluyum :D

Ev daha da oturuyor düzen vs. Yoğun bir donem baslıyor onumde hata yapma hakkımın olmadıgı umarım basarırım bugune kadar pek basarılı olamadım bu donemlerde ama bundan sonra olurum umarım .

Neyse bu seferlik bu kadar gene düşünmeden bişiler yazdım sanırım oldu ama bu sefer...

Haydin kendinize iyi bakın.

Bu arada yalnız vakit geçirmek güzel bişiymiş mutlu oldugun bir evde iyiki değiştirmişim.

Hem deniz de görüyo.

Bu kadar NOKTA.

Sunday, August 13, 2006

sen kimsin ?

eheheh bugünler de birisi gelip bana bu soruyu sorsa ben görkem im desem ....
o da inanmıyorum ispatla dese yapabileceğim hiç bişi yok 5-6 gün önce eve hırsız girdi telefonumla cüzdanımı aldı bir de barışın telefonunu aldı . hırsız abi evdeyken uyandım tam ayak ucumdaydı barış sandım barış napıyon dedim . derdemez adam hareketlendi ve balkona gitti pesinden fırladım aramızda ki mesafe 2-3 metreden birden 14-15 metreye çıktı nasıl mı ?
abi gözümün önünde zemin + 2. kat balkondan atladı hemde hani filmlerde atlarlar ya tek eliyle tutunup diğer tarafdan ayaklarını sallayarak. Tabi bunun sonucu olarak ben su anda evde yalnız kalamıyorum umarım yeni evimden ilk haftadan nefret etmem gerçi nefret edilebilesi olmayan bir ev ama evde dolanırken falan korkuyorum acıkcası .
genel olarak ta refleks eşiğim baya bi hassas şu günlerde.
Abi telefonumu almış onun kilitleme işlemlerini yapıcam kullanamayacaklar, cüzdanımda ise onun işine yarayacak hiç bir şey yok yani aslında iki taraf içinde zararlı oldu bu durum.....

Her neyse birde asıl beni dusunduren yani hırsız zaten 2-3 telefon icin girmiş izlenimi verdi bana yani o adam 2-3 telefon icin o yukseklikten atlamayı göze alabiliyor!! ben yapamazdım belki de hakediyor o telefonları :P her neyse onu bu hale getirenlerin suçu sanırım zannetmiyorum ki ihtiyacı olmasa göze almazdı . Biz devam edelim ampüllü ışıldaklı yanar döner oylar kullanmaya bakın halkımız cambaz olmuş ordan burdan atlıyo :)

birde şunu farkettim
ehliyet cıkarttırmak icin nufus cuzdanı
nufus cuzdanı cıkarttırmak icin ehliyet gerekiyor ya da ehliyet ayarında kimlikler :)
benim durumumda olan bir kişi ne yapabilir bilmiyorum .
bir de yanar doner basortusuyle muhtarlıkta oturan laftan anlamayan kadın var tabii.

bu olay da yakın cevrem dısında bana en iyi davranan polis oldu her ne kadar kendilerinden cok hazzetmesemde.

öyle işte

sakın birisi size kimliğini gösterip ben görkemim derse inanmayın :)

atletik fücutlu hırsızım benim.

Saturday, July 15, 2006

YaFU

Ne güzel günler YAFU bu günler . ......

Thursday, June 29, 2006

kocaman acizlik shift + delete

çok garip bişey yaşadım bodoz yazıyorum.anlamsız kıskanclıgın üst noktası nasıl olur bilemiyorum, bir kişinin geçmişini kıskanmak geçmişinde yaşamış olduğu şeyleri kıskançlığım o kadar üst seviyede ki anlatamam bir an anılarını silmek istedim. o kadar kolaymı o anda yapılacak tek şeyi yaptım shift + delete o anıların ufak tefek izlerini sildim resmen geçmişine tecavüz ettim sildiğim şeylerin farkına bile varabileceğini düşünmüyorum ama yaptım işte. Belki o an daha rahatlayacağımı sandım ama daha da kıskanmaya başladım durumun çok tehlikeli oldugunun farkındayım sanki bişiler oldu onca yıldır yaptıgım akıl yürütme kendi gözümde en iyi görkemi yaratma çabaları kendimi gözetleme ve sorgulama hepsi boşa gitmiş gibi hissediyorum, sanki emeklerim bosa gitti eski gorkem mi oluyorum mantıksız ataerkil bencil bilemiyorum, durumun önemini cok erken farketmem belki bir artı olabilir bok cukurunun içinde ufacık bir artı, bi bok yedim anlıcanız ben dayanamadım ve su anda o suclulugu yasıyorum biliyorum yakında bunu da yoketcem bilinçaltı milinçaltı her ne boksa onun taaa derinliklerine koycam bir katilin psikolojisi gibi hatta farkedilir de sorulursa inkar bile etcem yalanıma kendim de inanacam oyle kalacak inkar edicem . simdi ben yaptıgım seyi paylasmalımıyım benimle alakalı bile olmayan bişey bu zaman kavramında dusununce ama kıskandım işte ve bu yuzden yorgun ama sorunlu olmayan bir gunu sorunlu ve garip kapatıyorum işte bu yuzden garip gunler bu gunler............

Friday, June 23, 2006

ya kuzu çiçeği yemişse.

"Ne fark eder ki?" dedi küçük prens. "Nasıl olsa her şey küçücük benim yaşadığım yerde."

Eğer büyüklere, "Güzel bir ev gördüm, kırmızı tuğlalı: pencerelerinden sardunyalar sarkıyor, damında ise kumrular var," derseniz, nasıl bir evden söz etmekte olduğunuzu bir türlü anlayamazlar. Ne zaman ki onlara, "Yüz milyonluk bir ev gördüm," dersiniz, işte o zaman size, "Oo, ne kadar güzel bir evmiş!" derler gözlerini koca koca açıp

"Çiçeğim gelip geçici," dedi küçük prens kendi kendine. "Kendini her şeye karşı savunmak için yalnızca dört dikeni var ve ben onu gezegenimde yapayalnız bıraktım!"

"Eşi benzeri bulunmayan bir çiçeğe sahip olduğum için çok zengin olduğumu düşünüyordum. Yalnızca sıradan bir gülmüş. Sıradan bir gül ve dizime kadar gelen üç volkan. Birisi belki de artık tümden söndü... Hiç de büyük bir prens değilim ben... Küçük prens çimenlere uzandı ve ağladı."
"Gökyüzüne bakın. Kendi kendinize sorun: Yedi mi? Yemedi mi? Ne kadar çok şeyin değiştiğini göreceksiniz... Hiçbir büyük bunun ne kadar önemli bir sorun olduğunu anlayamaz!"


Hikayesini nerdeyse tüm bölümlerini parça parça okuduğum küçük prensin tamamını okudum ,
çok ama çok hoşuma gitti. öyle yazasım geldi, hatta öyle ki kitap kendini bişilere farkında olmadan kaptırmış olan ve bunun farkında olmayan kişiler!! için bir reçete niteliğinde gözümde .
Umarım şanseseri bile olsa o kişiler bu kitabı okur ve onlarda merak edecek birşeyler bulurlar hayatlarında " ya kuzu çiçeği yemişse " tadında.

Saturday, April 01, 2006

Lafontaine den Masallar

Lafontaine den masallar anlatıyoz her daim işte okulda vs. Yaptığım işlere ne kadar ait hissediyom ki kendimi yani ne bilim yok kullanıcıya yardımmış yok kernele modül yazmış, uç noktalarda iki farklı hayat gibi geliyor, daha da kötüsü ikisi de bana ait değil ki ya da ben mi onlara ait değilim yoksa bilemiyom neyse cok az zaman kaldı sanırım azıcık zaman sonra sırasıyla bu benle alakasız olan seyler yavas yavas uzaklasacak hayatımdan once okul sonra iş.
düşündükçe bile cok mutlu oluyor insan okuldan cıkısımı aldıgım gun, neler hissedeceğimi bilemiyorum aynı sekilde işten ayrılırken neler hissedeceğimi bilemiyorum ama bir iki kişiye güzel seyler soyleyerek ayrılacagım tabii onlar ne kadar güzel olarak algılar bunları bilinmez hatta algılar mı ya da algıladıklarını kaale alırlarmı orası da meçhul ama olsun ben dediğim zaman memnun olcam. Sonra da hayatıma memnun olmadıgım bişiler sokacam gene sonra onlar içinde bir yazı yazarım belki buraya o bitince şununla şunu konuşcam bu bitince bununla bunu konuşcam diye, yani sonuç olarak birilerine bişiler demeyi beklemekle geçecek hayatım o geçecek ben beklicem o geçecek ben beklicem. beklicem ben ben meminim memin benim.

Tuesday, March 14, 2006

Bacardi Black

Klozetin kapağını kaldırıp çömeliyorum. Dizlerim yere dokunuyor, herkesin kullandığı bu tuvaletin gözle görülmeyen mikroplarını selamlıyorum. Başım dönük, midem bulanık. Ellerimle değil, adeta kollarımla kavrıyorum klozeti. Uçurumdan biraz sonra düşecek olan çizgifilm kahramanının tutunduğu bir dal gibi çıtırdıyorum. Kafamı iyice eğdiriyorum deliğe. Diğer insanların kesif arınmışlıkları burnumu kırıyor.
Tuvaletin aralık penceresinden notalar sızıyor içeriye. Do, re, mi geliyor önce; ardından fa, sol, la. Si, haylaz bir velet gibi fırlıyor en son, koşarken pantolonu sıyrılıyor belinden. Toparlanmaya çalışırken dengesini yitirip düşüyor. Diğerleri hayran hayran bakıyor ona. Kanayan dudağı ve dolu elleriyle büküyor boynumu. Bir an hepsi kayboluyor. Sonra aynı ırktan, aynı dil ve dinden başka melodileri işitiyorum. Mülteci mülteci akıyorlar içeriye. Bağımsız olmayan bir bütünün içinde gruplara ayrılıp kendi bağımsızlıklarını ilan ediyorlar. Küçücük metrekareye kocaman bir dünya sığıyor. Diğer insanların arınmışlıklarından birini seçiyorum kendi dünyama yansıtıyorum. Dünyama doğru eğiliyorum tekrar. Düşüncelerim yer çekimine dirayetsiz, boğazımda düğümleniyorlar. Nefes almam git gide zorlaşıyor. Düşüncelerim ekşi bir tat yayıyor ağzımın içine. Üç yanı duvarlarla çevrili bir "yarımadam"ım. Matlaşmış mavi fayanslar bana yaklaşıyor. Onlar yaklaştıkça ben içime çekiyorum. Spot lambalarının tozlu aydınlığında ne oldu , ay uçak, ay kırmızıda, siluet camsız odamda dolunay yansımış yüzüne bakıyorum ay uçak.
Sonra kudurmuş bir köpek gibi sarılıyoum. Gözlerim kan çanağı. Pürüzlü alevler hücum ediyor boğazımdan. Koyu bir sis kaplıyor etrafı. Kör oluyorum. Asit damlıyorum, eriyorum, terliyorum ? Ne güzel ölmemek! Siluette beyaz ten dolunayda mavi. Dizlerim liğmeleniyor, yağmalıyorum. Ufacık dokunuyorum devamlı özür diliyorum. O sırada bir gümbürtü kopuyor. Suya kontrolsüz bir şekilde indirilen gemi ağırlığında öne doğru savruluyorum. Ciğerlerim kasılırken, zincirlerim dökülüyor içimden . İç organların tüttüğü arınmışlık çukuruna nihayet demir atıyorum.
Bakıyorum duruyorum mutluyum iyi ki ben iyi ki sen