hanimiş beyaz tavşan....
Monday, December 31, 2007
Müzik Üzerine Bir Alıntı.
"Temeller hayvanları tahrik etmek üzerine kurulmustur her seyin özü o dur. kimi zaman müzikalite olarak kabul edilenler yapaylıklarıyla kavruladursunlar, hayvanlar çokdan tahrik olmuştur bile."
Sunday, December 09, 2007
Eski bir sevgili hikayesi...
Az önce farkettiğim bir şey oldu, yeni farkına vardığım eski bir aşk hikayem var benim. 1995 ti sanırım o zaman başlayan bir aşk, biraz tek taraflı sanırım ama olsun. Şu anda bile hala o zamanlarda yaşadığım şeyleri düşününce en başta aklıma gelen şeylerden biri. Sonuç olarak kocaman bir aşk hikayesi bu, belki de tek taraflı olmasından kaynaklı bu kadar uzun sürmesi( hani vardır ya ulaşılmak istenen hep olduğundan daha çekici gelmiştir belki de böyle bişidir.)
1995 te falan daha çok bağlıydım ona sonra rutinliğinden sıkıldım sanırım gittikçe hayatımdan çıkarmaya başladım, rutinliğinin de artmasıyla zor anlarımda daha az işe yarar hale gelmişti belki de ,hatta o kadar acımasız davrandım ki yeni aşklarım bile oldu bazen adını anmaz oldum hatta an oldu birikmişlerimin de bana verdiği yetkiye dayanarak o aşkımı küçümsedim ya da aşşağıladım. O bunu hakketcek ne yaptı rutin olmak dışında hiç bir şey yani ben onu olduğu gibi kabul edememişim anlamına da gelir bu beklentiler işte...
Her neyse benim bu eşşekliğime karşılık o ne yaptı hep yanımda hazır kıta bekledi, ilk başta genel hayatımdan çıkartmaya başladım onu hatta kaçamaklar yaparak başkaları ile de takıldıklarım oldu, o orada bekledi sonra ben kötü hissedince o benim aklıma geldi , sığındım ona bazen o gene elinden geleni yaptı.... Ben düzeldim onu gene unuttum ta ki bi an geldi ben gene kötü hissettim o oradaydı. Sonra ben düzeldim onu gene unuttum ama bu sefer öyle bir unutmuştum ki kendimi kötü hissedince bile aklıma gelmez oldu. Unutmuştum onu bu kadar basit, insan bir şeyi ne zaman unuttuğuu hatırlamaz ya benimki de öyle unuturken neler yaşadığımı hatırlamıyorum ama ne de olsa benim yaşadıklarım bunlar ne olursa olsun cevabını bilmediğim çoktan seçmeli bir soru gibi. Ehehe şimdi diyecekseniz ki olm Görkem bak işte unutmamışsın ki bu yazıyı yazıyorsun. Öyle değil o durum işte itiraf ediyorum ben hayvanım!!! Ben unuttum ama o ne yaptı bana kendini anımsattı, ben buradayım işte Görkem dedi tekrar yanında olabilirim istersen dedi, Sanırım bu teklifi bir düşünmem gerekiyor, ama gene de bana sunabileceklerine de bir bakacağım, o yüzden aramızda ki elektriği yaşayıp yaşayamayacağımızı ölçmek için buluşacağız. Yarın isterseniz siz de gelip sonucu görebilirsiniz. Yarın akşam saat 21.00 da Beyoğlu durock bar da olacağız. Eheheh
Tamam tamam açıklıyorum sanırım onunla ilk kez öpüşeceğim .... Daha önceden hiç KRAMP konseri izlememiştim. KRAMP 23. Yıl konserleri 10-17 Aralık ta Taksim durock barda.
Çok şahane bir yazı oldu. Ne yazık ki çevremde kramp diyince benim kadar heyecanlanan kimse olmadı. Bu konseri sadece benim kadar gaz olan kişiler ile paylaşabilirim bu kadar gaz olanlar varsa beklerim, Yahu görkem konserer tek başına gitme sana eşlik edeyim diye gelenler olacaksa uzak dursunlar, o anda ki gazımı geçirecek kimseye tahammülüm yok . Hepinizi çok seven Bir garip şapşal deli....
bu da kramptan bir şarkı...
1995 te falan daha çok bağlıydım ona sonra rutinliğinden sıkıldım sanırım gittikçe hayatımdan çıkarmaya başladım, rutinliğinin de artmasıyla zor anlarımda daha az işe yarar hale gelmişti belki de ,hatta o kadar acımasız davrandım ki yeni aşklarım bile oldu bazen adını anmaz oldum hatta an oldu birikmişlerimin de bana verdiği yetkiye dayanarak o aşkımı küçümsedim ya da aşşağıladım. O bunu hakketcek ne yaptı rutin olmak dışında hiç bir şey yani ben onu olduğu gibi kabul edememişim anlamına da gelir bu beklentiler işte...
Her neyse benim bu eşşekliğime karşılık o ne yaptı hep yanımda hazır kıta bekledi, ilk başta genel hayatımdan çıkartmaya başladım onu hatta kaçamaklar yaparak başkaları ile de takıldıklarım oldu, o orada bekledi sonra ben kötü hissedince o benim aklıma geldi , sığındım ona bazen o gene elinden geleni yaptı.... Ben düzeldim onu gene unuttum ta ki bi an geldi ben gene kötü hissettim o oradaydı. Sonra ben düzeldim onu gene unuttum ama bu sefer öyle bir unutmuştum ki kendimi kötü hissedince bile aklıma gelmez oldu. Unutmuştum onu bu kadar basit, insan bir şeyi ne zaman unuttuğuu hatırlamaz ya benimki de öyle unuturken neler yaşadığımı hatırlamıyorum ama ne de olsa benim yaşadıklarım bunlar ne olursa olsun cevabını bilmediğim çoktan seçmeli bir soru gibi. Ehehe şimdi diyecekseniz ki olm Görkem bak işte unutmamışsın ki bu yazıyı yazıyorsun. Öyle değil o durum işte itiraf ediyorum ben hayvanım!!! Ben unuttum ama o ne yaptı bana kendini anımsattı, ben buradayım işte Görkem dedi tekrar yanında olabilirim istersen dedi, Sanırım bu teklifi bir düşünmem gerekiyor, ama gene de bana sunabileceklerine de bir bakacağım, o yüzden aramızda ki elektriği yaşayıp yaşayamayacağımızı ölçmek için buluşacağız. Yarın isterseniz siz de gelip sonucu görebilirsiniz. Yarın akşam saat 21.00 da Beyoğlu durock bar da olacağız. Eheheh
Tamam tamam açıklıyorum sanırım onunla ilk kez öpüşeceğim .... Daha önceden hiç KRAMP konseri izlememiştim. KRAMP 23. Yıl konserleri 10-17 Aralık ta Taksim durock barda.
Çok şahane bir yazı oldu. Ne yazık ki çevremde kramp diyince benim kadar heyecanlanan kimse olmadı. Bu konseri sadece benim kadar gaz olan kişiler ile paylaşabilirim bu kadar gaz olanlar varsa beklerim, Yahu görkem konserer tek başına gitme sana eşlik edeyim diye gelenler olacaksa uzak dursunlar, o anda ki gazımı geçirecek kimseye tahammülüm yok . Hepinizi çok seven Bir garip şapşal deli....
bu da kramptan bir şarkı...
Sunday, November 25, 2007
Nassı yani ?!?
İlk bloga başladığımda kişiler ile olan komik ya da ne bileyim benim için önemli dialogları buraya koyuyordum sonra baktım ki dialogları okumak benim bile hoşuma gitmiyor, ben de yazmaya başladım. Şimdi tekrar bi dialog koyacağım ve kendimize soruyorum lan 1 tane sağlıklı adam yok mu çevrede? herkes de mi var bir gariplik ehehehe
Sunday, October 07, 2007
Wednesday, September 19, 2007
oha diyorum sadece
Herşey sörf yaparken birden fil fotografları olan bi siteye girmemle başladı. Onlara bakarken birden kendimi file benzettim yani davranıs kararkter olaraak falan ama cuk oturuyodu yani, sonra beni tanıyan, her seyimi bilir diyebilceğim bir arkadaşa sordum. Alacağım cevaptan o kadar emindim ki kesin fil diyecekti, ama o fil demedi AYI dedi, sonra direk aklına onun geldiğini soyledi, ama o fil olmalıydı.. Sonra beni çözebilecek zeki arkadaşlarımdan birine sordum ondan gelen cevap da porsuktu ve sonuç olarak çevremde ki bir kaç kişiye daha sorunca elimde şöyle bir liste oluştu ve içinde FİL yok.
ayı
porsuk
Ali( bir çeşit papağan)
Kelebekler Vadisinde ki tepelere çıkan keçiler
Maymun
Buldog köpeği
Kirpi
Devekuşu
Kaplumbaga
pır pır böceği ( bunun nası bişi olduğunu bilmiyorum)
Yarasa
Domuz
At
Horoz
Palamut
Yunus
Ağustos Böceği
Çita
ve bunların içinde Fil yok,
neyse bundan sonra fil dersiniz. Olduğum gibi kabul edin beni filim ben .
ayı
porsuk
Ali( bir çeşit papağan)
Kelebekler Vadisinde ki tepelere çıkan keçiler
Maymun
Buldog köpeği
Kirpi
Devekuşu
Kaplumbaga
pır pır böceği ( bunun nası bişi olduğunu bilmiyorum)
Yarasa
Domuz
At
Horoz
Palamut
Yunus
Ağustos Böceği
Çita
ve bunların içinde Fil yok,
neyse bundan sonra fil dersiniz. Olduğum gibi kabul edin beni filim ben .
Tuesday, September 18, 2007
Tuesday, September 11, 2007
Tüm hedelerin büdü olduğu yer.
Acaip güzel bir yer bulduk demiştim. Orayı anlatcam bu yer Cihangir'de Aslında ufacık bir yer aslında ufak bile olmayabilir çünkü girişinde ki güzellikler bile o kadar yetti ki arka taraflarına bakmak gereği duymadım.:D Öncelikle buranın tarifini vereyim. Buraya 2 şekilde ulaşabilirsiniz 1. yol kabataştan metroya binerek fındıklı durağında inersiniz sonra taksime doğru tırmanan ilk yokuşu çıkarsınız 200 m çıktıktan sonra sol da HARDAL sokak olarak tabelayı görürsünüz ki sokağın girişini kaçırma olasılığı gayet yüksek çünkü orası bir merdiven sokak sokağın girişinde Sinan Çetinin Plato Film okulu var. Diğer bir alternatif yol ise cihangirden önünüze gelen tüm bayırları inersiniz ve aynı yere çıkarsınız.
Şimdi Görkem bu sokakta ne var derseniz o sokak biraz farklı bir sokak hatta keyfinin rahatına çok düşkün olanlar için biraz da kuytu sakin bir yer arıyorsanız sonrasında da hemencecik kolay bir şekilde sahile ulaşayım diyorsanız ideal bir yer. Haaa bu sokak her zaman o kadar güzel olmayabiliyor, belki de doğru kişiyle doğru zamanda doğru ruh haliyle orada olmanız lazım.
Yalnız gidince de saatlerce oturup durabilirsiniz ki belki de sadece 3-5 kişi görürsünüz İstanbul için büyük bir lüks.
Fotoğrafla da uğraşıyorsanız siyah beyaz filminizi yanınıza almayı unutmayın.Gidin oturun takılın kitap okuyun ya da durun bence kesinlikle iyi vakit geçirirsiniz. Ama burası ile ilgili bir tavsiye daha var beklentili bir şekilde gitmeyin buraya bırakın tüm sadeliği ile sadece sahip oldukları ile etkilesin sizi.Etkilemiyosa da napalım herkesin zevki farklıdır :) Bir fotoğrafını da ekledim sanırım.
Hatta ve hatta şanslıysanız sokaktan tekrar dışarı çıtkığınızda karşınızda batmak üzere olan kocaman bir ay olur ve onu batmadan yakalayabilirsiniz.Tabii yakalayacak kadar hayal gücünüz varsa. Yoksa sadece ay çok güzelmiş diyerek izleyebilrsiniz de.
Tüm süperlere Placebo'dan Pure Morning gelsin.
Şimdi Görkem bu sokakta ne var derseniz o sokak biraz farklı bir sokak hatta keyfinin rahatına çok düşkün olanlar için biraz da kuytu sakin bir yer arıyorsanız sonrasında da hemencecik kolay bir şekilde sahile ulaşayım diyorsanız ideal bir yer. Haaa bu sokak her zaman o kadar güzel olmayabiliyor, belki de doğru kişiyle doğru zamanda doğru ruh haliyle orada olmanız lazım.
Yalnız gidince de saatlerce oturup durabilirsiniz ki belki de sadece 3-5 kişi görürsünüz İstanbul için büyük bir lüks.
Fotoğrafla da uğraşıyorsanız siyah beyaz filminizi yanınıza almayı unutmayın.Gidin oturun takılın kitap okuyun ya da durun bence kesinlikle iyi vakit geçirirsiniz. Ama burası ile ilgili bir tavsiye daha var beklentili bir şekilde gitmeyin buraya bırakın tüm sadeliği ile sadece sahip oldukları ile etkilesin sizi.Etkilemiyosa da napalım herkesin zevki farklıdır :) Bir fotoğrafını da ekledim sanırım.
Hatta ve hatta şanslıysanız sokaktan tekrar dışarı çıtkığınızda karşınızda batmak üzere olan kocaman bir ay olur ve onu batmadan yakalayabilirsiniz.Tabii yakalayacak kadar hayal gücünüz varsa. Yoksa sadece ay çok güzelmiş diyerek izleyebilrsiniz de.
Tüm süperlere Placebo'dan Pure Morning gelsin.
Sunday, August 12, 2007
Uzun ara
Şu anda kayseriden yazıyorum :S Nedir kayserinin hayatımda ki yeri tabii ki iş derken farklı misyonlar yükleniverdi birden hayatıma aslında istemeyerek başlayan iş seyahati bir anda farklı bir duruma dönüştü hatta öyle anlar oldu ki dönmek bile istemedim. Neden??
Uzun zamandan beri tam olarak sakinliği ilk kez yaşıyorum, tam anlamıyla gebeşin tadını ilk kez çıkarıyorum, daha da güzeli düşünmekten kaçtığım konulardan artık kaçamıyorum ve onlara kayseri de çözümler buluyorum arınmış bünyemle. Bir süre daha buradayım . Ne mi yapıyorum erken kalkıp işe gidiyorum işe yoruluyorum hatta ve hatta kendim hakkında hiç bir şey düşünmüyorum, fiziksel yorgunluğuma ek olarak düşünsel yorgunluğumu azaltıyorum bu iyi bir şey akşam çıkıyorum sokaklarında ilk kez yürüdüğüm şehrin kapanmış dükkanlarının arasına salıyorum kendimi. bir miktar yürüdükten sonra otel odasında duruyorum tam anlamıyla duruyorum votka da var :D onunla duruyoruz soruları yazıyoruz listeler yapıyoruz sonra bunları çözelim derken uykuya dalıyoruz. Haftasonu biraz farklı tabiii notalar geliyor gene erciyes tepelerinden az kaldı do re mi fa sol la xx ehehe ( notaya sansür)
neyse böyle işte kayseri günler mental olarak gayet iyi hissediyorum. Yapmak istediğim ama yapmadığım şeylerden gurur duyuyorum stabilitemi koruyorum nefsime hayranım.
Dilemem gereken özürleri bile erteliyorum, bir dursunlar bakalım kenarda belki gerek yoktur onları dilemeye.
Sonuç olarak kayseri şu an için sıkıcı da olsa benim için iyi gayet te iyi. bi de otelimin önünde ki yol direk istanbula gidiyo :) çoğu zaman da çok çekici geliyor.
Artık kabul ediyorum bağımlıyım ve kurtulamıyorum gerçek olan şu Kayseriye haksızlıkta olsa burda şu durumda durmam benim için faydalıda olsa ben istanbul bağımlısıyım ve Kayseri boktan bir şehir . Her ne kadar istanbul bi boka yaramasa da ve kayseri çok şeye yardımcı olsa da....
Burdan pastırma kokan tüm insanlara Death Cab For Cutie den Stability i armağan ediyorum dinlesinler...
Uzun zamandan beri tam olarak sakinliği ilk kez yaşıyorum, tam anlamıyla gebeşin tadını ilk kez çıkarıyorum, daha da güzeli düşünmekten kaçtığım konulardan artık kaçamıyorum ve onlara kayseri de çözümler buluyorum arınmış bünyemle. Bir süre daha buradayım . Ne mi yapıyorum erken kalkıp işe gidiyorum işe yoruluyorum hatta ve hatta kendim hakkında hiç bir şey düşünmüyorum, fiziksel yorgunluğuma ek olarak düşünsel yorgunluğumu azaltıyorum bu iyi bir şey akşam çıkıyorum sokaklarında ilk kez yürüdüğüm şehrin kapanmış dükkanlarının arasına salıyorum kendimi. bir miktar yürüdükten sonra otel odasında duruyorum tam anlamıyla duruyorum votka da var :D onunla duruyoruz soruları yazıyoruz listeler yapıyoruz sonra bunları çözelim derken uykuya dalıyoruz. Haftasonu biraz farklı tabiii notalar geliyor gene erciyes tepelerinden az kaldı do re mi fa sol la xx ehehe ( notaya sansür)
neyse böyle işte kayseri günler mental olarak gayet iyi hissediyorum. Yapmak istediğim ama yapmadığım şeylerden gurur duyuyorum stabilitemi koruyorum nefsime hayranım.
Dilemem gereken özürleri bile erteliyorum, bir dursunlar bakalım kenarda belki gerek yoktur onları dilemeye.
Sonuç olarak kayseri şu an için sıkıcı da olsa benim için iyi gayet te iyi. bi de otelimin önünde ki yol direk istanbula gidiyo :) çoğu zaman da çok çekici geliyor.
Artık kabul ediyorum bağımlıyım ve kurtulamıyorum gerçek olan şu Kayseriye haksızlıkta olsa burda şu durumda durmam benim için faydalıda olsa ben istanbul bağımlısıyım ve Kayseri boktan bir şehir . Her ne kadar istanbul bi boka yaramasa da ve kayseri çok şeye yardımcı olsa da....
Burdan pastırma kokan tüm insanlara Death Cab For Cutie den Stability i armağan ediyorum dinlesinler...
Tuesday, July 03, 2007
doyumsuz
Doyumsuz insanlardan hep korktum, doyumsuz olduklarını farkettiğimde istemesemde kopmak zorunda kaldım hem doyumsuz kişilere olan kinimi yaşadım hem kopmanın ezikliğini ve hala doyumsuz kişilerden korkmaya devam ediyorum, Kafama da takıyorum çünkü doyumsuz insanlardan biri olmaya başladığımın farkındayım. Kendimden de mi kopmalıyım bunu bilemiyorum herkes bi garip hırslarla değer vermediğim şeylerin peşinde koşuyor sanırım hata bende ama yapcak bişi yok onların arasında yaşamak mecburiyetten sanırım gerçi hırslarının kölesi olmamış kişileri arıyor olmak da benim doyumsuzluğum mu yoksa o kişileri bulmaya çalışmak benim hırsım mı hah işte al başına paradoxu. Bir süreliğine kendimi sorgulamayı bırakmalıyım sanırım hatta hırs amaç hedef hede hödö falan mı edinsem sanırım afyonlara sığınmak bu konuda en iyi şey eski arkadaşlar, yatay zeka, gezmek tozmak birazda sağlığı hiçe saymayı abartmak lazım sanırım, hayatıma yeni afyonlar sokmalıyım ki meşgul olayım bi r yandan da zevk almıyor olsam da bağımlılıklarım ve bunlardan doğan ihtiyaçlar sayesinde oyalanıp giderim işte.
Öylesine paylaşmak istedim, buradan tüm halinden memnunlara
Anathema dan inner silence gelsin. Bu arada cihangir fındıklı arasında bir yer bulduk orayı anlatcam bugün yarın bu şehirin afyon olduğunun kanıtı ne kadar küfretsemde öyle bir anda öyle bir şey yaşatabiliyor ki tüm küfürler unutuluyor tüm hedeler büdü oluyor.... ve nasıl bir ruh hali içinde kurduğuma hep şaşıracağım bir cümle "iyi ki bu şehirde yaşıyorum dedirtiyor bazı şeyler. "
Öylesine paylaşmak istedim, buradan tüm halinden memnunlara
Anathema dan inner silence gelsin. Bu arada cihangir fındıklı arasında bir yer bulduk orayı anlatcam bugün yarın bu şehirin afyon olduğunun kanıtı ne kadar küfretsemde öyle bir anda öyle bir şey yaşatabiliyor ki tüm küfürler unutuluyor tüm hedeler büdü oluyor.... ve nasıl bir ruh hali içinde kurduğuma hep şaşıracağım bir cümle "iyi ki bu şehirde yaşıyorum dedirtiyor bazı şeyler. "
Tuesday, June 26, 2007
punk floyd
Bu yazıyı dün karaladım. bugün yollayayım dedim.
Ev acaip kalabalık şu anda hepsi de benim arkadaşım aşşadalar " takılıyolar " kaçtım biraz da odama çıktım çekirge sürüsünden kurtarabildiğim son 5-6 parça buz ile kocaman bi bardak ursus hazırladım yanına da birazcık düşüncülerimi koydum bi tane de şalamanov( tam da düşündüüünüz şey isim bulamadım aklıma gelen ilk kelimeyi yazdım ) aldım. ne dinleyeyim falan diye düşünürken her kararsızlık sonunda olduğu gibi aynı gurubu seçtim kendine vakit ayırdığında müzik dinlemek amacıyla değilde durmak amacıyla oturulduğunda çalabilecek en iyi şey ( ne gurubu ne de müzik dinlemeyi aşşalıyorum neyse zaten bilen bilir beni daha çok açıklmayayım )
Bu gurup hakkında internette bulunan 1231345523423123123189090943534 tane sayfaya bi tane daha eklemek anlamsız ama dinlerken düşündüğüm bi kaç bişiyi söylemek istedim.
1. malmsteen pank fleyd dinlerken muhtemelen " atın geçin kardeşim soloyu sizin 30 dak lık solonuzu ben 1 dak da atarım gitar çalmayı öğreninde gelin." falan diyordur.
2. Ben bu gurubun ayık kafayla bunları yaptığına inanmıyorum.
3. Sadece müzik değil sözler de felaket( bak bu da olumsuz anlamda değil )
Sözleri dinlerken biraz da anlamaya kasınca
şöyle bir şey çıktı bakın.
bir şarkılarının sözlerini ben çevirsem böyle çevirirdim bilemiyorum algıda farklılık mı yoksa bir garip şapşal deli durumumu sözlerin çok alakası yok ama
yaptığım çeviri bu
içimdekiler,duvarlarım,korkularım,kaçışlarım,umutlarım,hayal kırıklıklarım,başarısızlıklarım,içime akan gözyaşlarım,... masumiyetim...acılarım,çığlıklarım,yakarışlarım,öfkem.hayatım.benim hiç birşey söyleyemem.
Şarkıyı tanıyosanız bana mail atın size profiteröl ısmarlıyım :D
neyse peng gloyd hakkında düşündüğüm bi sürü bişeyin sadece ufak kısmı sıkıldım yazmaktan
burdan konuşmak isteyip de beceremeyen herkese pang kloyttan have a cigar armağan edeyim .
:D
haydin kendinize iyi bakın tang şloyp hayranları
Ev acaip kalabalık şu anda hepsi de benim arkadaşım aşşadalar " takılıyolar " kaçtım biraz da odama çıktım çekirge sürüsünden kurtarabildiğim son 5-6 parça buz ile kocaman bi bardak ursus hazırladım yanına da birazcık düşüncülerimi koydum bi tane de şalamanov( tam da düşündüüünüz şey isim bulamadım aklıma gelen ilk kelimeyi yazdım ) aldım. ne dinleyeyim falan diye düşünürken her kararsızlık sonunda olduğu gibi aynı gurubu seçtim kendine vakit ayırdığında müzik dinlemek amacıyla değilde durmak amacıyla oturulduğunda çalabilecek en iyi şey ( ne gurubu ne de müzik dinlemeyi aşşalıyorum neyse zaten bilen bilir beni daha çok açıklmayayım )
Bu gurup hakkında internette bulunan 1231345523423123123189090943534 tane sayfaya bi tane daha eklemek anlamsız ama dinlerken düşündüğüm bi kaç bişiyi söylemek istedim.
1. malmsteen pank fleyd dinlerken muhtemelen " atın geçin kardeşim soloyu sizin 30 dak lık solonuzu ben 1 dak da atarım gitar çalmayı öğreninde gelin." falan diyordur.
2. Ben bu gurubun ayık kafayla bunları yaptığına inanmıyorum.
3. Sadece müzik değil sözler de felaket( bak bu da olumsuz anlamda değil )
Sözleri dinlerken biraz da anlamaya kasınca
şöyle bir şey çıktı bakın.
bir şarkılarının sözlerini ben çevirsem böyle çevirirdim bilemiyorum algıda farklılık mı yoksa bir garip şapşal deli durumumu sözlerin çok alakası yok ama
yaptığım çeviri bu
içimdekiler,duvarlarım,korkularım,kaçışlarım,umutlarım,hayal kırıklıklarım,başarısızlıklarım,içime akan gözyaşlarım,... masumiyetim...acılarım,çığlıklarım,yakarışlarım,öfkem.hayatım.benim hiç birşey söyleyemem.
Şarkıyı tanıyosanız bana mail atın size profiteröl ısmarlıyım :D
neyse peng gloyd hakkında düşündüğüm bi sürü bişeyin sadece ufak kısmı sıkıldım yazmaktan
burdan konuşmak isteyip de beceremeyen herkese pang kloyttan have a cigar armağan edeyim .
:D
haydin kendinize iyi bakın tang şloyp hayranları
Sunday, May 13, 2007
arka arkaya kaç kere dinlenebilir?
Bir şarkı var Esat Tibet Ağırtan'ın Kalk Gidiyorum diye. Bu şarkı ile ilk kez lise yıllarında tanışmıştım taaa o zamanlardan beri her dinlediğim de garip garip duygular hissettirir bana bugün de arabada radyo dinlemekten sıkıldığımdan üzerinde herhangi bir mp3 yazan bir cd alıp cıktım. tam da keyfime göre bir cd çıktı neyse detayları geçiyorum cd den çıkan şarkılardan biri de bu şarkıydı . şarkının ozelliği ise zamanında belki defalarca ben diyim 30 siz diyin 50 o desin 60 kez arka arkaya dinlediğim şarkılardan biriydi bu şarkı . Bugün de arabada aynı şeyi yaptım hatta kaza bile yapıyordum az daha gene benzer duygular hissettirdi bunların en başında KOŞMAK var o zamanlar " lan ben bu şarkıyı dinleyince neden koşmak istiyom." diye sorardım, bugün aklıma geldi belki de hissettirdiği şey koşmak değil KAÇMAK olabilir. Bu daha mantıklı geldi eskiden mp3 teknolojisi falan yokken bazı şarkılar için böyle şeyler yapardım
üşenmeyip 90 lık kasetin (böyle bir şey vardı di mi :)) tamamına aynı şarkıyı kaydedip rahatça arka arkaya dinleyebilirdim. Malum last FM denen bi meret var dinlediğiniz şarkıların istatistiklerini falan tutuyor. Zatı programın tuttuğu istatistiklerde en çok dinlediğim şarkı 800 civarında olup bu şarkı death in vegas tan DİRGE isimli şarkı kendisi benim uyuma müziğim olar. Acaba kalk gidiyorum u daha fazla dinlemişmiyimdir bilmiyorum. ama kalk gidiyorum kesinlikle daha özel bir şarkı yaşasın bulduğum CD ne güzel şeyler anımsattı . Bu şarkı gene bu şekilde bi kerede 4 yıl önce karşıma çıkmıştı . Şarkılar hep aynı hissettirdikleri şeyler de aynı değişen şeyler var . Demek ki aslına hep aynı şeyleri yaşıyoz düşündüğümüz kadar karmaşık falan değiliz hatta şu anda vakit harcayıp internet çöplüğüne gereksiz bi sayfayı eklememe neden olan bu şarkıyı benden farklı olarak dinleyip aynı şeyleri hisseden belki de onlarca kişi var, hepsi kendini ve şarkıyı özel sanıyor.
HMMM karınca gibiyiz galiba.
madem bu kadar şarkıdan bahsettim sözlerini de yazayım tam olsun .
Kalk Gidiyorum
Ne yapalım geldik bir kere
Sereceğiz postu bir yere
Aç sohbeti yum gözünü
Bırak kendini bedenlere
Uzun gecenin sonunda
Anlam verilmez bu aşka
Ne oluyoruz bilinmez
Sen başka ben başka
Kalk artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Dur artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
İşte kendini kandırdın
Aşkını utandırdın
Ama kalbin sana inanmadı
Çok geç treni kaçırdın
Hadi dostum uyan artık
Vakit çok geç olmadan
Hiç olmazsa kendini affet
Suçluluk seni vurmadan
Kalk artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Dur artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Hiç kendini düşündün mü
Sevgini harcadın bile
Terleyipte üşüdün mü
Yorgunsun saat beş'te
Sen malup o galip
Onun aklı sadece işte
Bir sevgilin vardı garip
Onu da kaybettin işte
Kalk artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Dur artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
İşte sözleri de böyle anlamak zor aslında sözlerini benim anladığım şekliyle . Belki de zor değildir kendimi farklı sanıyomdur herkes benim gibi anlıyodur. Ama acaip bir kaçış anlatılıyo işten sevgiliden depresyondan vs.
Neyse şarkıyı da mail ile yollarım isterseniz gorkem.ture@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Bu şarkıdan bahsetmişken bu mesajda başka şarkı yollamak olmaz. Street Fighter' da KEN ile oynayan herkese Esat Tibet Ağırtan'dan Kalk Gidiyorum Adlı şarkıyı yolluyorum.
üşenmeyip 90 lık kasetin (böyle bir şey vardı di mi :)) tamamına aynı şarkıyı kaydedip rahatça arka arkaya dinleyebilirdim. Malum last FM denen bi meret var dinlediğiniz şarkıların istatistiklerini falan tutuyor. Zatı programın tuttuğu istatistiklerde en çok dinlediğim şarkı 800 civarında olup bu şarkı death in vegas tan DİRGE isimli şarkı kendisi benim uyuma müziğim olar. Acaba kalk gidiyorum u daha fazla dinlemişmiyimdir bilmiyorum. ama kalk gidiyorum kesinlikle daha özel bir şarkı yaşasın bulduğum CD ne güzel şeyler anımsattı . Bu şarkı gene bu şekilde bi kerede 4 yıl önce karşıma çıkmıştı . Şarkılar hep aynı hissettirdikleri şeyler de aynı değişen şeyler var . Demek ki aslına hep aynı şeyleri yaşıyoz düşündüğümüz kadar karmaşık falan değiliz hatta şu anda vakit harcayıp internet çöplüğüne gereksiz bi sayfayı eklememe neden olan bu şarkıyı benden farklı olarak dinleyip aynı şeyleri hisseden belki de onlarca kişi var, hepsi kendini ve şarkıyı özel sanıyor.
HMMM karınca gibiyiz galiba.
madem bu kadar şarkıdan bahsettim sözlerini de yazayım tam olsun .
Kalk Gidiyorum
Ne yapalım geldik bir kere
Sereceğiz postu bir yere
Aç sohbeti yum gözünü
Bırak kendini bedenlere
Uzun gecenin sonunda
Anlam verilmez bu aşka
Ne oluyoruz bilinmez
Sen başka ben başka
Kalk artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Dur artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
İşte kendini kandırdın
Aşkını utandırdın
Ama kalbin sana inanmadı
Çok geç treni kaçırdın
Hadi dostum uyan artık
Vakit çok geç olmadan
Hiç olmazsa kendini affet
Suçluluk seni vurmadan
Kalk artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Dur artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Hiç kendini düşündün mü
Sevgini harcadın bile
Terleyipte üşüdün mü
Yorgunsun saat beş'te
Sen malup o galip
Onun aklı sadece işte
Bir sevgilin vardı garip
Onu da kaybettin işte
Kalk artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
Dur artık gidiyorum
Başkasını seviyorum
İşte sözleri de böyle anlamak zor aslında sözlerini benim anladığım şekliyle . Belki de zor değildir kendimi farklı sanıyomdur herkes benim gibi anlıyodur. Ama acaip bir kaçış anlatılıyo işten sevgiliden depresyondan vs.
Neyse şarkıyı da mail ile yollarım isterseniz gorkem.ture@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Bu şarkıdan bahsetmişken bu mesajda başka şarkı yollamak olmaz. Street Fighter' da KEN ile oynayan herkese Esat Tibet Ağırtan'dan Kalk Gidiyorum Adlı şarkıyı yolluyorum.
Thursday, May 03, 2007
bazen ben cevaplar
Şimdi son günlerde farkında olmadan kişiler ile bir şekilde onları ya da kendimi tanımlayan sohbetler yapmak zorunda kaldım ki genelde çok sevmem kimlik tanımlayan sohbetleri .
bu konuşmalar sırasında farkında olmadan kendi üzerime tanımladığım kimliklerden aklıma gelenleri dün gece düşündüm ( neden düşünüyon lan böyle şeyler derseniz karıştırmayın oraları bi üst seviye diyoz biz ona)
Şimdi bu kimliklerden biri Hümanist hmmm acaba hümanistmiyim ben ? bazen hümanistim bazen değilim neyim lan kazara demişim demek ki ben hümanistim diye denmezmiş
Sonra komünistim dedim bi ara gerçi sarfoştum biraz da gıcık etme amaçlı olabilir, ama komunist değilim yani aksine apolitiğim. bazen de komunistim ama faşist olmadım hiç neyse ki .
Sonra "hayatı seven" dedim bir kaç kere acaba hakkaten öyle mi hassiktir demek geçiyor içimden şu anda yarın kursam bu cümleyi ama akşam 2 bira içeyim öyle olar yani .
Bazen satış mühendisi oluyorum ben bazen punk bazen olan kimlikler ters yani bana .
ben punk ım diyemiyorum ama bir görkem var ondan eminim o olmak en güzeli.
aha işte görkemin tanımını yaptım kendi çapımda 2-3 ornek ile.
bu kadar.
bu konuşmalar sırasında farkında olmadan kendi üzerime tanımladığım kimliklerden aklıma gelenleri dün gece düşündüm ( neden düşünüyon lan böyle şeyler derseniz karıştırmayın oraları bi üst seviye diyoz biz ona)
Şimdi bu kimliklerden biri Hümanist hmmm acaba hümanistmiyim ben ? bazen hümanistim bazen değilim neyim lan kazara demişim demek ki ben hümanistim diye denmezmiş
Sonra komünistim dedim bi ara gerçi sarfoştum biraz da gıcık etme amaçlı olabilir, ama komunist değilim yani aksine apolitiğim. bazen de komunistim ama faşist olmadım hiç neyse ki .
Sonra "hayatı seven" dedim bir kaç kere acaba hakkaten öyle mi hassiktir demek geçiyor içimden şu anda yarın kursam bu cümleyi ama akşam 2 bira içeyim öyle olar yani .
Bazen satış mühendisi oluyorum ben bazen punk bazen olan kimlikler ters yani bana .
ben punk ım diyemiyorum ama bir görkem var ondan eminim o olmak en güzeli.
aha işte görkemin tanımını yaptım kendi çapımda 2-3 ornek ile.
bu kadar.
Wednesday, April 18, 2007
bu nasıl cumle lan !!!
Neden hep bu kadar mutlu olduğumu bilmiyorum...
Bi kişi kurmus bu cumleyi boyle bi cumleyi kurmak icin ne kadar boktan bir ruh halinde olmak lazım diye dusundum bi an vay a.k
Bi kişi kurmus bu cumleyi boyle bi cumleyi kurmak icin ne kadar boktan bir ruh halinde olmak lazım diye dusundum bi an vay a.k
Sunday, April 08, 2007
5 verimli gorkem cagı
Aha işte son evreye geldik galiba sorgulama ve harekete geçme :)
Dedim ya ben bunu daha önceden de yaşamıştım o zamanlar blog falan yoktu, deftere yazmıştım aynı şeyler oluyo işte..
Kararlar almaya başladım
Hafta içi alkol vs. yok
Haftasonu merhaba bilinçaltı olcak .
Bi de 3-4 hafta sonra.... 3-4 aylık aralıklar başlıcak sonra gene ben olmuş olcam en sevdiğim haliyle verimli , gereksiz de olsa üreten vs. vs. ehehe gene msn başında olurum h....
Dedim ya ben bunu daha önceden de yaşamıştım o zamanlar blog falan yoktu, deftere yazmıştım aynı şeyler oluyo işte..
Kararlar almaya başladım
Hafta içi alkol vs. yok
Haftasonu merhaba bilinçaltı olcak .
Bi de 3-4 hafta sonra.... 3-4 aylık aralıklar başlıcak sonra gene ben olmuş olcam en sevdiğim haliyle verimli , gereksiz de olsa üreten vs. vs. ehehe gene msn başında olurum h....
Saturday, April 07, 2007
atp nin önemi
-ev soguk mu biraz acaba?ustume su kanepenin ustundeki battaniyeyi alsam ama cok uzakta yaa,oraya gidicek kadar enerjim olsa kanepeye uzanırım ama rahat edecegim pozisyonu bulana kadar offf..cisim mi var lan benim tuvalete mi gitsem?ama simdi tuvalete gitmekle harcayacagim enerjiyi kanepeyede harcayabilirim ama sonra cisim cok gelince tuvaletede gidecegim enerjiyle kanepenin enerjisi bosa gidicek ama donuste mutfaga ugrayıp bisiler yersem belki arayı kapatabilirm hımm evet ama bide mutfakta yemek hazırlarken harcayacagim enerji var off cok karısık bidakka toprlayalım..vs vsbeyinden dısarı cıkp salona geri donuyoruz>>siisst imorhh sende bu sende al...---haa tamam abi...
*Eksiden aldım
*Eksiden aldım
Tuesday, April 03, 2007
hangimiz şapşal değiliz ki .
Önce ince ince çalıştım büyük bir keyifle , aynı sesler gene geliyordu kulağıma en çok da haylaz Sİ yi severim ben sonra asıl şarkılarla beraber asıl olaylara geçtim baya bi iyiydi her şey bazıları eskileri düşünüyordu o sırada garip acılar ya da mutluluklar yaşıyorlardı ama keyifliydi sanki biraz kapattı kendini sadece kendi halinde iyiydi sanki dışardan öyle görünüyordu yani.. Jeremy çaldı bir ara en şahane an oydu sanırım klibini gözümün önüne getirdim klibi ile dinlemeye başladım sehpaya televizyona falan çarpıyordum ara ara, güzeldi …
Yoyo geçirdim elime azımda patlıyordu şekerler keyifli keyifli salınmaya başladım ne kadar salındım bilmiyorum ama hatırladığım tek şey çok keyifli olduğuydu, arkasından poison çalmaya başladı gözlerini kapat dedim, mutluluğumu paylaştım ufacık ama şahane bir mutluluk o insanın beynine beynine patlayan tadından yenmez bir mutluluk . Sonra soruları sormaya başladım şahane topuma J ben sordum o soyledi guzel basladı baktı sansımı fazla deniyorum dalga geçti “ de sigigit dangut adam dedi her seyi benmi bilcem . “ sesleri beynimi kemirdi attım topu gene sarkıya dondum iyiydi devamı da . agzıma biraz daha mutluluk attım beynime patlayan cinsten .hatta tekrar paylaştım müdehale etmek istiyordum biraz kendini kapamasına ama kendim de kapanmak istiyordum mutluluğumu paylaştım sonra devam ettim kendi halime.
Bilmiyorum düşünülen acıları ya da anıların etkilerini ne kadar dağıttı bu mutluluk ama iyiydi yani sanki işe yaradı gibi.
Sonuçta ben mutluydum baya bi o keyif bana yeter sanki, “an” ın tadını çıkardığım ender anlardan biriydi, sonra sızma vakti geldi odama çıktım o akşamki repertuar bana kalmamıştı ipne bi mp3 player ın ayarlarından yarım kaldı zaten neyse ki ne zaman yarım kaldığını hatırlamıyorum . Sonra kontrol yitiriş acabamı derken yarım kalmış bir şeyler, keyifliydi sonrasında bir cümle duydum “ Artık bahanemiz de kalmadı . “ sonra da hayallerde kırmızı olan bir tren ama normalde beyaz. Sevmedim sanki bu sefer treni genelde severim ben trenleri, oyle işte gene super yazı oldu bi tek ben anlıyorum 3-5 yıl sonra okucam mutlu olcam sanki :D
Sadece kendim yazıyom kendim anlıyom şahane.
Gece 2 den sonra sahilde uzanan herkese in flames den In Flames Jester Script Transfigured isimli şarkıyı hediye ediyorum :D ben de yeni ogrendim bu sarkıyı eheh sahane yazı oldu TDK uzak dursun
Haaa bi de haylaz si dedim ya ben onu hep garip zamanlarda duyuyorum sahane bişi haylaz si . En sevdiğim.
Yoyo geçirdim elime azımda patlıyordu şekerler keyifli keyifli salınmaya başladım ne kadar salındım bilmiyorum ama hatırladığım tek şey çok keyifli olduğuydu, arkasından poison çalmaya başladı gözlerini kapat dedim, mutluluğumu paylaştım ufacık ama şahane bir mutluluk o insanın beynine beynine patlayan tadından yenmez bir mutluluk . Sonra soruları sormaya başladım şahane topuma J ben sordum o soyledi guzel basladı baktı sansımı fazla deniyorum dalga geçti “ de sigigit dangut adam dedi her seyi benmi bilcem . “ sesleri beynimi kemirdi attım topu gene sarkıya dondum iyiydi devamı da . agzıma biraz daha mutluluk attım beynime patlayan cinsten .hatta tekrar paylaştım müdehale etmek istiyordum biraz kendini kapamasına ama kendim de kapanmak istiyordum mutluluğumu paylaştım sonra devam ettim kendi halime.
Bilmiyorum düşünülen acıları ya da anıların etkilerini ne kadar dağıttı bu mutluluk ama iyiydi yani sanki işe yaradı gibi.
Sonuçta ben mutluydum baya bi o keyif bana yeter sanki, “an” ın tadını çıkardığım ender anlardan biriydi, sonra sızma vakti geldi odama çıktım o akşamki repertuar bana kalmamıştı ipne bi mp3 player ın ayarlarından yarım kaldı zaten neyse ki ne zaman yarım kaldığını hatırlamıyorum . Sonra kontrol yitiriş acabamı derken yarım kalmış bir şeyler, keyifliydi sonrasında bir cümle duydum “ Artık bahanemiz de kalmadı . “ sonra da hayallerde kırmızı olan bir tren ama normalde beyaz. Sevmedim sanki bu sefer treni genelde severim ben trenleri, oyle işte gene super yazı oldu bi tek ben anlıyorum 3-5 yıl sonra okucam mutlu olcam sanki :D
Sadece kendim yazıyom kendim anlıyom şahane.
Gece 2 den sonra sahilde uzanan herkese in flames den In Flames Jester Script Transfigured isimli şarkıyı hediye ediyorum :D ben de yeni ogrendim bu sarkıyı eheh sahane yazı oldu TDK uzak dursun
Haaa bi de haylaz si dedim ya ben onu hep garip zamanlarda duyuyorum sahane bişi haylaz si . En sevdiğim.
Tuesday, March 27, 2007
vay ak.
Ahaha su anda toptan da net bir cevap alamamış olmama rağmen uzun zamandan beri ilk kez kendi kararımı veriyom iyiki yapmışım bak ne kadar keyifli yazıyorum . ( bu arada tuborg mexicana sahane bir bira baharat sevenlere tavsiye ederim ) ilacı bırakmıs olmam iyi bir karardı. düşünmeyi hissetmeyi özlemişim en guzel tarafıda ilac kullanırken dusunmediğimi ya da hissetmediğimi biliyor olmamdı. En merak uyandıran tarafı ise bıraktıgım zaman kaldığım yerden devam mı edeceğim yoksa daha mı iyi olacağımdı . Bunun yanıtını şimdi verebiliyorum ilacı bırakalı 5 gun oldu yani yarılanma ömrü coktan gecti ayrıca 2 gun sonra %100 dogal serotonin ile idare etmek zorunda kalacagım :) ama cok umutluyum lan guzel bişi bu hissediyorum hatta uzun zamandan beri dusunmuyodum hatta dusunemiyodum ama bak dusunuyorum ozlemişim dusunmeyi hem de cok ozlemişim durduramıyorum kendimi desem yeridir. Bazen duygu yogunlukları yasıyorum az sevinilcek bişeye asırı seviniyorum uzulunmemesi gereken bir seye acaip uzuluyorum tahminimce 3-4 gun icinde bunlarda gececek ama sunu soylemeliyim ki ilacı bıraktıgımda bu kadar iyi durumda olacagım tahmin etmiyordum . :D bir kez daha canım topum haklı cıktı ve aldırdıgı kararların uzun vadede dogrulugunu gosterdi . :D
bu arada Alice cooper sahane bir adammıs :D orhana da Burn geldi .
Oyle işte buraya yazma kararımı kendim verdim top değil :D belki top da misyonunu tamamlamıstır kocaman oldum lan ben Görkem oldum sahane oldum :D
iddasız , mutlu , takılan , keyifli , amacsız super bişi oldum acaba bu evrim mi
Son olarak bu yazı da " dahi anlamında ki de" ler ayrı yazılmamıs olabilir. yazı ayık kafayla cok da anlasılmıyo olabilir ama yazarken ben cok keyif aldım tadından yenmez oldu .
Burdan tüm şeker fabrikası emeklilerine Black sabbathdan paranoid armagan ediyorum o da mailime gelmiştir belki ben de dinlicem .
bu arada Alice cooper sahane bir adammıs :D orhana da Burn geldi .
Oyle işte buraya yazma kararımı kendim verdim top değil :D belki top da misyonunu tamamlamıstır kocaman oldum lan ben Görkem oldum sahane oldum :D
iddasız , mutlu , takılan , keyifli , amacsız super bişi oldum acaba bu evrim mi
Son olarak bu yazı da " dahi anlamında ki de" ler ayrı yazılmamıs olabilir. yazı ayık kafayla cok da anlasılmıyo olabilir ama yazarken ben cok keyif aldım tadından yenmez oldu .
Burdan tüm şeker fabrikası emeklilerine Black sabbathdan paranoid armagan ediyorum o da mailime gelmiştir belki ben de dinlicem .
Saturday, March 24, 2007
23 mart gorkeme zılgıt kayma günü
Ehehe güzel oldu bu başlık,
dün akşam bir ara hayatımda ki bütün kadınları hayatımdan çıkartmak istedim ( hayatımda ki bütün kadınlar derken yanlıs anlasılmasın sakın :D) sabah gunduzden baslayarak sıra sıra zılgıt yedim lan bi sürü kadından hic birine cevap vermedim sustum sadece o bişi dedi o bişi dedi sen neden boyle yapıyon dediler , gorkem sen boyle bi insan değilsin dediler , hani bu kadar guzeldi nasıl oluyorda bunları yapıyorsun dediler, o senin arkadasın olmaz oole sey dediler.
lan aksama kadar dır dır dır dır hic bir gunde bu kadar cok karı dırdırı cektiğimi hatırlamıyorum .
O yuzden 23 martları dunya gorkemi zılgıtlama gunu ilan ediyorum .
soylemek istediğiniz seyler varsa 1 yıl bekleyin .
bir de buradan tum kadınlara Alice in Chains den brush away armagan ediyorum.
:D
dün akşam bir ara hayatımda ki bütün kadınları hayatımdan çıkartmak istedim ( hayatımda ki bütün kadınlar derken yanlıs anlasılmasın sakın :D) sabah gunduzden baslayarak sıra sıra zılgıt yedim lan bi sürü kadından hic birine cevap vermedim sustum sadece o bişi dedi o bişi dedi sen neden boyle yapıyon dediler , gorkem sen boyle bi insan değilsin dediler , hani bu kadar guzeldi nasıl oluyorda bunları yapıyorsun dediler, o senin arkadasın olmaz oole sey dediler.
lan aksama kadar dır dır dır dır hic bir gunde bu kadar cok karı dırdırı cektiğimi hatırlamıyorum .
O yuzden 23 martları dunya gorkemi zılgıtlama gunu ilan ediyorum .
soylemek istediğiniz seyler varsa 1 yıl bekleyin .
bir de buradan tum kadınlara Alice in Chains den brush away armagan ediyorum.
:D
Tuesday, March 20, 2007
Şahane şeyler.
Aslında uzun uzun yazılabilecek çok şey var hayatımda ama sonucu yaz geç yapcam :) çok uzun zamandır yapmadığım şeyleri yapıyorum , düşünmediğim şeyleri düşünüyorum aslında "ben" oldugumun farkına varıyorum kendim ve sadece kendim üzerine dusunmeyi yeniden öğreniyorum lan ben bunu yıllar önce bir kere daha yapmıştım iyi öğrenmişim ama bu sefer çok başarılı oldu sanki. Eskisi gibi KARGO dinliyorum yıldızlar ellerinde söylüyorum biraz daha bilinçli öğrendiklerimi kullanıyorum tecrübeleri düşünüyorum lan Görkem oluyorum :D
Monday, March 19, 2007
kozmik kaplumbaanin is gorusmelerine etkisi
teferruata gerek yok, is ariyordum. moralim bozuktu.
oncelikle cesaret pompasi olsun diye takir takir aradim blog sahibi kaplumbaa'yi.
acti abi hallederiz dedi, halledemedi ki ?
hala is ariyordum, moralim bozuktu.
arayacak insan da coktu ama ben kimseyi aramadim. chat yaptim kaplumbaa ile gittim gorusmeye. aldilar beni. hoplaya ziplaya dondum evime. o sevinc ile buyulu kaplumbaa'yi ihmal ettim. askerlik yuzunden iptal oldu bu is sonra.
tekrar is aramaya basladim, moralim yoktu.
insanlara yuzum kalmadi lan! kaplumbaa sordu "abi ne oldu senin is?" dedim yatti canimin ici.
daha sonra ki gunlerde defalarca is gorusmesine gittim, kimi kabul etti kimi red. ama kafami kurcalayan artik is gorusmeleri degil o gun onunla chat yapip yapmadigim olmaya baslamisti.
cunku ; kozmik kaplumbaa ile internet uzerinde ne zaman gorussem ise kabul ediliyordum. daha sonra ki gunlerde onu yalniz birakirsam eger, buldugum is yatiyordu. evet, gercek bu.
kural sudur :
kaplumbaa saf ve temiz duygulari ile sever,
kaplumbaa gercekten sever.
kaplumbaa siz onu unutmak isteseniz de hep yaninizdadir.
yalniz biraz fazla zeki aslinda, temkinli olun yine de ;)
not: bu yaziyi gercek hayatimin bir parcasi olarak kendime ait olmayan bir blog'a yazdim. cunku gorkem oyle istedi :D
noktafa
oncelikle cesaret pompasi olsun diye takir takir aradim blog sahibi kaplumbaa'yi.
acti abi hallederiz dedi, halledemedi ki ?
hala is ariyordum, moralim bozuktu.
arayacak insan da coktu ama ben kimseyi aramadim. chat yaptim kaplumbaa ile gittim gorusmeye. aldilar beni. hoplaya ziplaya dondum evime. o sevinc ile buyulu kaplumbaa'yi ihmal ettim. askerlik yuzunden iptal oldu bu is sonra.
tekrar is aramaya basladim, moralim yoktu.
insanlara yuzum kalmadi lan! kaplumbaa sordu "abi ne oldu senin is?" dedim yatti canimin ici.
daha sonra ki gunlerde defalarca is gorusmesine gittim, kimi kabul etti kimi red. ama kafami kurcalayan artik is gorusmeleri degil o gun onunla chat yapip yapmadigim olmaya baslamisti.
cunku ; kozmik kaplumbaa ile internet uzerinde ne zaman gorussem ise kabul ediliyordum. daha sonra ki gunlerde onu yalniz birakirsam eger, buldugum is yatiyordu. evet, gercek bu.
kural sudur :
kaplumbaa saf ve temiz duygulari ile sever,
kaplumbaa gercekten sever.
kaplumbaa siz onu unutmak isteseniz de hep yaninizdadir.
yalniz biraz fazla zeki aslinda, temkinli olun yine de ;)
not: bu yaziyi gercek hayatimin bir parcasi olarak kendime ait olmayan bir blog'a yazdim. cunku gorkem oyle istedi :D
noktafa
Friday, January 26, 2007
Öteki Ben ( Bülent Somay Makalesi )
Okuyup gerçekten etkilendiğim bir makaleyi paylaşmak istedim. Bülent Somay' a ait bir makale
Bir kaç araştırma yaptığımda da makale ile ilgili nette bir bilgi bulamadım, yayınlayayım da insanlar da benim gibi aramaya çalıştıklarında ulaşsınlar diye düşündüm. Keyifli okumalar.
Öteki Öznenin Kuruluşu "Heterosubjektivite"
Hetero-, Yunancada "başka", "öteki" ya da "farklı" anlamına gelen heteros kelimesinden türetilen bir ön takı. En yaygın popüler kullanımı olan "heteroseksüel" terimi, "diğer/öteki cinsi arzulayan" anlamına geliyor, zıddı olan "homoseksüel" ise "eş/aynı cinsi arzulayan" anlamına. Ama "hetero" öntakısının tuhaf bir kaderi de var: "Hetero" her zaman "homo"nun zıddı olarak kullanılmıyor (heteroseksüel/ homoseksüel ya da heterojen/homojen gibi); bazen "ortho"nun da zıddı olabiliyor: Ortodoks/heterodoks. Ortho Yunancada düz, dik, düzgün, doğru demek; Ortodoks ise "doğru inanç". Bunun zıddı olan "heterodoks" ise egemen inanç sisteminden farklılaşan Batıni inançlar için kullanılıyor. Demek ki hetero, "düzgün"ün zıddı anlamına geliyor bu durumda. Ama kaderin cilvesine bakın ki, "heteroseksüel" kelimesi popüler kullanımda kısalarak "hetero"ya dönüşüyor ve İngilizcede "heteroseksüel" anlamına gelen başka bir kelimenin, straight'in eşanlamlısı oluyor. Straight ise ortho ile tamı tamına eşanlamlı: Düzgün. Böylece hetero popüler kullanımda "düzgün", ama aslında "sapkın", farklı, Batıni gibi, taban tabana zıt iki anlamı içinde barındırabiliyor.
Ama işin aslına bakılacak olursa, Yunancada "heteros"un kategorik zıddı "idios": "Ben" ya da "kendi". O zaman, örneğin "hetero-seksüel"in zıddı da "idioseksüel" oluyor: "Ötekini arzulayan"a karşı "yalnızca kendini arzulayan", narsist. "Hetero"yu yerli yerinde kullandığımızda, ikilikler üzerine kurulu düşünce sistemini de terk etmemiz gerek: Kadın/erkek, düzgün/sapkın gibi, kerameti kendinden menkul, kültürel olarak türetilmiş, performatif ikilikler, "hete-ro"nun "öteki" anlamını belirli bir temsil ile sınırlıyor, hadım ediyor. Oysa "öteki", ancak "ben"in öznelliği dışında kalan her şey olarak tanımlandığında gerçek anlamına kavuşabilir. Dolayısıyla, "özne"-nin kuruluşunu ikilikler üzerine kurulu bir kimlikler sisteminin içinden değil de, "ben/öteki(ler)" yapısının içinden tasarladığımızda, gerçek anlamda altüst edici (subversive) bir dünya görüşünün çatısını da kurmaya başlamış oluruz.
Kendimizi "Türk", "erkek", "heteroseksüel", "Müslüman", "Sünni" olarak tanımlamaya başladığımızda, "öteki"lerimiz de ister istemez "Kürt" (ya da "Alman" veya "Ermeni"), "kadın", "eşcinsel", "Hıristiyan" (ya da "Yahudi"), "Alevi" olarak belirir. Ancak tersi kimlikler de aynı ikili/simetrik yapının içinde yer alırlar: "Kürt", "kadın", "eşcinsel", "ateist" kimlikleri de aynı "öteki"leri, bu kez diğer bakış açısından üretir. Başka bir deyişle, "Türk" performansı, bir "yabancı" (örneğin Avrupalı) performansını ya da bir "azınlık" performansını (örneğin Yahudi ya da Kürt) yaratmadan varolamaz. "Güçlü erkek", "zayıf, çaresiz kadını" önvarsayar. "Müslüman" olabilmemiz için, tarihsel dönemin koşullarına bağlı olarak, bir "gavur" ya da "laikçi" olması gerekir. "Eşcinsel" olmadan "heteroseksüel" olamaz. Bütün bu ikili örneklerde, "öteki"yi kategorik olarak dışlayan bir "biz" öznesi tanımlanır ve kimlik bu dışlama üzerine kurulur. Tersten gidecek olursak, bir kimlik olarak "eşcinsellik" de heteroseksüelliği dışlayarak kurulur. Liberal Özne kuruluşunda, bu dışlanan öteki'ye tolerans göstermek, onunla birlikte, yan yana varolmaya, dişlerini sıkarak da olsa tahammül etmek gerekir. Ancak burada bile, ikiliğin sınırlarını bozan, delip geçen, muğlaklaştıran ara durumlara tolerans gösterilemez: Örneğin esas olarak heteroseksüel (heteroseksist) bir dünyada yaşamak zorunda olduğunu bildiğinden ister istemez liberal bir biçimde kurulmak durumunda olan eşcinsel kimlik, çoğu kez biseksüelliğe tahammül edemez. Heteroseksüel kimlik ise biseksüelleri ancak "bunlar aslında bizden, ama arada sırada sapıtıyorlar," diyerek, içerme yoluyla kabullenebilir. Yahudilere tolerans göstermek öğrenilebilir, ama "dönme"ler kafa karıştırır. Kadın ve erkek performansları daha baştan birbirine tahammül etmek üzerine kuruludur (yoksa toplum diye bir şey varolamazdı), ancak "transvestit" bu tahammül mekanizmasının altında yatan çirkin sırrı ifşa ederek işleri karıştırır, o yüzden "artık bu kadarına da tahammül edilemez".
Kendisine bir "öteki", bir yabancı yaratarak varolabilen kimlik performansları, daima özneldirler, ama daima da nesnellik peşinde koşarlar. Kadının "nesnel olarak" zayıf, aptal, karaktersiz, dönek olduğunu "nesnel olarak" kanıtlamaya kalkışan saygıdeğer filozofları hatırlayalım (örneğin Rousseau, Nietzsche). Ya da Yahudilerin (ya da zencilerin, Kızılderililerin) "aşağı" ırklar olduğunu "nesnel olarak" kanıtlamaya çalışan etnolojik araştırmaları düşünelim. Ya da günümüzde eşcinselliği genetik bilimi yoluyla, "nesnel olarak" açıklamaya çalışan bilimcilere bir bakalım. Kendi öznelliğini nesnellik olarak yeniden tasarlamak için girişilen bütün bu çabalar, bize bu "nesnel" açıklamaları yapan kişilerin aptallığını ya da kötü niyetini göstermez; yalnızca düşünce dünyamızı üzerinde inşa ettiğimiz ikilikler yarı-diyalektiğinin sınırlarına işaret eder. Bu ikilikler "yarı-diyalektiktir", çünkü bu halleriyle içlerinde bir inkâr ânı, bir aufhebung (içerip inkâr ederek aşma) potansiyeli taşımazlar. Bu yüzden de, bu ikilikler üzerinden belirlenen özneler, daima fazlasıyla-belirlenmiş, iç çelişkiler barındıran özneler olmak zorundadır. Örneğin kendini birden çok "madun" (subaltern) konumundan hareketle özneleştiren biri (Kürt-kadın, Hintli-proleter, Iraklı-Kürt gibi), kendi özne konumunu bir (ya da birçok) kimlik politikası içinde somutlamaya kalkıştığında bir dizi açmaza düşecektir. Bu açmazların en bariz örnekleri, kendi etnik geleneksel değerlerini savunan kadınların bir yandan da o geleneksel değerlerin bir parçası olan kadının aşağılanmasına karşı çıkmak zorunda olmaları, ya da bir işçi olarak her türlü kapitalist sömürüye karşı duran kişilerin kendi (ezilen) ulus burjuvazileri ile taktiğin çok ötesinde bir uzlaşmaya mecbur kalmalarıdır. Özne kuruluşu sırasındaki kimliklerden biri ya da birkaçı madun olmadığında ise (erkek-proleter, ABD'li-siyah, burjuva-kadın gibi) işler iyice karışacak, özne tam zıt yönlere doğru parçalanacaktır. Bu parçalanma da kapitalist sömürüye karşı çıkarken aile içindeki (çok daha eski ve köklü) sömürüyü olumlayan erkeğin, ya da kadın hakları isterken çalışan sınıflar karşısında kendi ayrıcalıklı konumunu korumaya çalışan kadının durumlarında açıkça görülebilir. İki örnekte de, kimlik politikaları özneyi parçalamış, "üzerini çizmiştir".[1] "Öteki"yi yekpare bir nesne olarak tahayyül etme yoluyla oluşturulan özne, yarattığı muhayyel nesne kadar yekpare olabilir ancak: Bütün Yahudilerin "nesnel olarak" muhteris, üçkâğıtçı, tefeci olduğunu varsayarak kurulan milliyetçi/ırkçı özne daha baştan çatlak doğmuştur. Bütün kadınların "nesnel olarak" zayıf, yeteneksiz, aklı ermez olduğunu varsayarak kurulan erkek/ataerkil özne de öyle. Ama bu sahte nesnelliklerin alternatifi olarak postmodern/post-yapısalcı düşüncenin bize sunduğu intersübjektivite (özneler-arasılık) de daha iyi durumda değildir, çünkü bu kavram "öteki"yi nesneleştirme yoluyla kurulan özneleri önvarsayar ve bu öznellikler arasında toleransa dayalı, liberal bir uzlaşma önerir. Oysa aynı duruma (aslında kelimenin gerçek anlamıyla bir ikilik bile olmayan) "idios/ heteros" [ben/öteki(ler)] ikiliğinden bakılırsa, işler değişecektir:
Özbilincin öncesinde başka bir özbilinç vardır ki, kendi dışına çıkmıştır. Bunun çifte bir anlamı var. İlk olarak, kendi benliğini kaybetmiştir, çünkü kendisini başka bir varlık olarak bulur; ikinci olarak, bu yolla o öteki'yi aşmıştır [aufheben: içerip inkâr ederek aşmıştır], çünkü öteki'yi esasta gerçek olarak görmez, onda kendi benliğini görür.3
Hegel'e göre bu yolla oluşan özne ("özbilinç") ve öteki, Efendi/ Köle diyalektiğinin temelidir. Nitekim Marx, Hegel'in bu önermesini Kapital'in ilk bölümündeki bir dipnotta şöyle "okur":
Bu metalar için olduğu kadar, insanlar için de bir şekilde geçerlidir. İnsan dünyaya elinde bir aynayla, ya da "Ben benim" demekle yetinen Fichteci bir filozof olarak gelmediği için, kendini ilk kez başka insanlarda görür ve tanır. Peter bir insan olarak kimliğini ilk kez kendisiyle aynı cinsten olan Paul ile kıyaslayarak oluşturur. Böylece Paul, kendi Paul kişiliği içinde, Peter için insan türünün tipi haline gelir.5
Lacan ayna evresini tarif ederken, "ayna"nm olgusal varlığının şart olmadığını, ben/beden sınırlarını oluşturmak için "ayna niyetine kullanılabilecek" başka beden imgelerinin yeterli olacağını da belirtir. Bu başka ben/bedenlerin başında annenin bedeni gelir. Bu ayna/beden hem kendisi gibi olunması gereken, hem de arzulanan bir bedendir; dolayısıyla olma/arzulama diyalektiğinde, anne bedeni bir neksus, bir kesişim noktası oluşturur. Ancak anne arzusu tüm çocuklar için (ensest), anneyle bedensel bir özdeşlik kurmak ise erkek çocuklar için (transvestitizm) yasaktır. Dolayısıyla ayna evresinin olma/arzulama diyalektiği, toplumun ensest yasağı kuralı öğrenildiğinde tüm çocuklar için bir yanından sakatlanır. Heteroseksist yasaklar öğrenildiğinde ise, erkek çocuklar için diğer yan da sakatlanmış olur. Böylece, içinde yaşadığımız simgesel düzen erkek bir simgesel düzen olduğu için de, ben/öteki ilişkisinin arketipi olan anne, ne arzulanmasına, ne de özdeşleşilmesine izin verilen bir "öteki" olarak, dolayısıyla ancak nesne olarak kavranabilen bir "öteki" olarak kurulur. Demek ki, öteki'nin bir özne olarak tasarlanabilmesi, erkek/heteroseksist simgesel düzen tarafından engellenmiştir.
Oysa, olamayacak bir nesnellik peşinden koşmaya, ya da nesne/öteki'lerin salt simgesel düzen içinde tasarlanan öznelliğine tolerans göstererek "intersübjektif' olmaya karşı önerilebilecek tek altüst edici alternatif, özne olarak tahayyül edilen ötekilerin öznelliklerini kabul etmektir. Bu durum da, kendini tek özne geri kalan her şeyi nesne olarak tasarlayan idiosübjektif tutuma karşı, heterosübjektif bir konum belirlemekle yapılabilir. Ancak kendi dışımızdaki öznelerin varlığını (kerhen ya da salt sözel/simgesel düzeyde değil) imgesel/muhayyel düzeyde kabullenebildiğimizde, kendimize dışarıdan bakabilecek bir konumu da kabullenmiş oluruz. Bu da "kendi üzerine düşünebilme"nin (self-reflexivity) olmazsa olmaz koşuludur.
[1] Bu "parçalanmış özne", Lacan'ın üzeri çizilmiş öznesinin (S barrée) toplumsal/kültürel düzeydeki karşılığıdır.
Bir kaç araştırma yaptığımda da makale ile ilgili nette bir bilgi bulamadım, yayınlayayım da insanlar da benim gibi aramaya çalıştıklarında ulaşsınlar diye düşündüm. Keyifli okumalar.
Öteki Öznenin Kuruluşu "Heterosubjektivite"
Hetero-, Yunancada "başka", "öteki" ya da "farklı" anlamına gelen heteros kelimesinden türetilen bir ön takı. En yaygın popüler kullanımı olan "heteroseksüel" terimi, "diğer/öteki cinsi arzulayan" anlamına geliyor, zıddı olan "homoseksüel" ise "eş/aynı cinsi arzulayan" anlamına. Ama "hetero" öntakısının tuhaf bir kaderi de var: "Hetero" her zaman "homo"nun zıddı olarak kullanılmıyor (heteroseksüel/ homoseksüel ya da heterojen/homojen gibi); bazen "ortho"nun da zıddı olabiliyor: Ortodoks/heterodoks. Ortho Yunancada düz, dik, düzgün, doğru demek; Ortodoks ise "doğru inanç". Bunun zıddı olan "heterodoks" ise egemen inanç sisteminden farklılaşan Batıni inançlar için kullanılıyor. Demek ki hetero, "düzgün"ün zıddı anlamına geliyor bu durumda. Ama kaderin cilvesine bakın ki, "heteroseksüel" kelimesi popüler kullanımda kısalarak "hetero"ya dönüşüyor ve İngilizcede "heteroseksüel" anlamına gelen başka bir kelimenin, straight'in eşanlamlısı oluyor. Straight ise ortho ile tamı tamına eşanlamlı: Düzgün. Böylece hetero popüler kullanımda "düzgün", ama aslında "sapkın", farklı, Batıni gibi, taban tabana zıt iki anlamı içinde barındırabiliyor.
Ama işin aslına bakılacak olursa, Yunancada "heteros"un kategorik zıddı "idios": "Ben" ya da "kendi". O zaman, örneğin "hetero-seksüel"in zıddı da "idioseksüel" oluyor: "Ötekini arzulayan"a karşı "yalnızca kendini arzulayan", narsist. "Hetero"yu yerli yerinde kullandığımızda, ikilikler üzerine kurulu düşünce sistemini de terk etmemiz gerek: Kadın/erkek, düzgün/sapkın gibi, kerameti kendinden menkul, kültürel olarak türetilmiş, performatif ikilikler, "hete-ro"nun "öteki" anlamını belirli bir temsil ile sınırlıyor, hadım ediyor. Oysa "öteki", ancak "ben"in öznelliği dışında kalan her şey olarak tanımlandığında gerçek anlamına kavuşabilir. Dolayısıyla, "özne"-nin kuruluşunu ikilikler üzerine kurulu bir kimlikler sisteminin içinden değil de, "ben/öteki(ler)" yapısının içinden tasarladığımızda, gerçek anlamda altüst edici (subversive) bir dünya görüşünün çatısını da kurmaya başlamış oluruz.
Kendimizi "Türk", "erkek", "heteroseksüel", "Müslüman", "Sünni" olarak tanımlamaya başladığımızda, "öteki"lerimiz de ister istemez "Kürt" (ya da "Alman" veya "Ermeni"), "kadın", "eşcinsel", "Hıristiyan" (ya da "Yahudi"), "Alevi" olarak belirir. Ancak tersi kimlikler de aynı ikili/simetrik yapının içinde yer alırlar: "Kürt", "kadın", "eşcinsel", "ateist" kimlikleri de aynı "öteki"leri, bu kez diğer bakış açısından üretir. Başka bir deyişle, "Türk" performansı, bir "yabancı" (örneğin Avrupalı) performansını ya da bir "azınlık" performansını (örneğin Yahudi ya da Kürt) yaratmadan varolamaz. "Güçlü erkek", "zayıf, çaresiz kadını" önvarsayar. "Müslüman" olabilmemiz için, tarihsel dönemin koşullarına bağlı olarak, bir "gavur" ya da "laikçi" olması gerekir. "Eşcinsel" olmadan "heteroseksüel" olamaz. Bütün bu ikili örneklerde, "öteki"yi kategorik olarak dışlayan bir "biz" öznesi tanımlanır ve kimlik bu dışlama üzerine kurulur. Tersten gidecek olursak, bir kimlik olarak "eşcinsellik" de heteroseksüelliği dışlayarak kurulur. Liberal Özne kuruluşunda, bu dışlanan öteki'ye tolerans göstermek, onunla birlikte, yan yana varolmaya, dişlerini sıkarak da olsa tahammül etmek gerekir. Ancak burada bile, ikiliğin sınırlarını bozan, delip geçen, muğlaklaştıran ara durumlara tolerans gösterilemez: Örneğin esas olarak heteroseksüel (heteroseksist) bir dünyada yaşamak zorunda olduğunu bildiğinden ister istemez liberal bir biçimde kurulmak durumunda olan eşcinsel kimlik, çoğu kez biseksüelliğe tahammül edemez. Heteroseksüel kimlik ise biseksüelleri ancak "bunlar aslında bizden, ama arada sırada sapıtıyorlar," diyerek, içerme yoluyla kabullenebilir. Yahudilere tolerans göstermek öğrenilebilir, ama "dönme"ler kafa karıştırır. Kadın ve erkek performansları daha baştan birbirine tahammül etmek üzerine kuruludur (yoksa toplum diye bir şey varolamazdı), ancak "transvestit" bu tahammül mekanizmasının altında yatan çirkin sırrı ifşa ederek işleri karıştırır, o yüzden "artık bu kadarına da tahammül edilemez".
Kendisine bir "öteki", bir yabancı yaratarak varolabilen kimlik performansları, daima özneldirler, ama daima da nesnellik peşinde koşarlar. Kadının "nesnel olarak" zayıf, aptal, karaktersiz, dönek olduğunu "nesnel olarak" kanıtlamaya kalkışan saygıdeğer filozofları hatırlayalım (örneğin Rousseau, Nietzsche). Ya da Yahudilerin (ya da zencilerin, Kızılderililerin) "aşağı" ırklar olduğunu "nesnel olarak" kanıtlamaya çalışan etnolojik araştırmaları düşünelim. Ya da günümüzde eşcinselliği genetik bilimi yoluyla, "nesnel olarak" açıklamaya çalışan bilimcilere bir bakalım. Kendi öznelliğini nesnellik olarak yeniden tasarlamak için girişilen bütün bu çabalar, bize bu "nesnel" açıklamaları yapan kişilerin aptallığını ya da kötü niyetini göstermez; yalnızca düşünce dünyamızı üzerinde inşa ettiğimiz ikilikler yarı-diyalektiğinin sınırlarına işaret eder. Bu ikilikler "yarı-diyalektiktir", çünkü bu halleriyle içlerinde bir inkâr ânı, bir aufhebung (içerip inkâr ederek aşma) potansiyeli taşımazlar. Bu yüzden de, bu ikilikler üzerinden belirlenen özneler, daima fazlasıyla-belirlenmiş, iç çelişkiler barındıran özneler olmak zorundadır. Örneğin kendini birden çok "madun" (subaltern) konumundan hareketle özneleştiren biri (Kürt-kadın, Hintli-proleter, Iraklı-Kürt gibi), kendi özne konumunu bir (ya da birçok) kimlik politikası içinde somutlamaya kalkıştığında bir dizi açmaza düşecektir. Bu açmazların en bariz örnekleri, kendi etnik geleneksel değerlerini savunan kadınların bir yandan da o geleneksel değerlerin bir parçası olan kadının aşağılanmasına karşı çıkmak zorunda olmaları, ya da bir işçi olarak her türlü kapitalist sömürüye karşı duran kişilerin kendi (ezilen) ulus burjuvazileri ile taktiğin çok ötesinde bir uzlaşmaya mecbur kalmalarıdır. Özne kuruluşu sırasındaki kimliklerden biri ya da birkaçı madun olmadığında ise (erkek-proleter, ABD'li-siyah, burjuva-kadın gibi) işler iyice karışacak, özne tam zıt yönlere doğru parçalanacaktır. Bu parçalanma da kapitalist sömürüye karşı çıkarken aile içindeki (çok daha eski ve köklü) sömürüyü olumlayan erkeğin, ya da kadın hakları isterken çalışan sınıflar karşısında kendi ayrıcalıklı konumunu korumaya çalışan kadının durumlarında açıkça görülebilir. İki örnekte de, kimlik politikaları özneyi parçalamış, "üzerini çizmiştir".[1] "Öteki"yi yekpare bir nesne olarak tahayyül etme yoluyla oluşturulan özne, yarattığı muhayyel nesne kadar yekpare olabilir ancak: Bütün Yahudilerin "nesnel olarak" muhteris, üçkâğıtçı, tefeci olduğunu varsayarak kurulan milliyetçi/ırkçı özne daha baştan çatlak doğmuştur. Bütün kadınların "nesnel olarak" zayıf, yeteneksiz, aklı ermez olduğunu varsayarak kurulan erkek/ataerkil özne de öyle. Ama bu sahte nesnelliklerin alternatifi olarak postmodern/post-yapısalcı düşüncenin bize sunduğu intersübjektivite (özneler-arasılık) de daha iyi durumda değildir, çünkü bu kavram "öteki"yi nesneleştirme yoluyla kurulan özneleri önvarsayar ve bu öznellikler arasında toleransa dayalı, liberal bir uzlaşma önerir. Oysa aynı duruma (aslında kelimenin gerçek anlamıyla bir ikilik bile olmayan) "idios/ heteros" [ben/öteki(ler)] ikiliğinden bakılırsa, işler değişecektir:
Özbilincin öncesinde başka bir özbilinç vardır ki, kendi dışına çıkmıştır. Bunun çifte bir anlamı var. İlk olarak, kendi benliğini kaybetmiştir, çünkü kendisini başka bir varlık olarak bulur; ikinci olarak, bu yolla o öteki'yi aşmıştır [aufheben: içerip inkâr ederek aşmıştır], çünkü öteki'yi esasta gerçek olarak görmez, onda kendi benliğini görür.3
Hegel'e göre bu yolla oluşan özne ("özbilinç") ve öteki, Efendi/ Köle diyalektiğinin temelidir. Nitekim Marx, Hegel'in bu önermesini Kapital'in ilk bölümündeki bir dipnotta şöyle "okur":
Bu metalar için olduğu kadar, insanlar için de bir şekilde geçerlidir. İnsan dünyaya elinde bir aynayla, ya da "Ben benim" demekle yetinen Fichteci bir filozof olarak gelmediği için, kendini ilk kez başka insanlarda görür ve tanır. Peter bir insan olarak kimliğini ilk kez kendisiyle aynı cinsten olan Paul ile kıyaslayarak oluşturur. Böylece Paul, kendi Paul kişiliği içinde, Peter için insan türünün tipi haline gelir.5
Lacan ayna evresini tarif ederken, "ayna"nm olgusal varlığının şart olmadığını, ben/beden sınırlarını oluşturmak için "ayna niyetine kullanılabilecek" başka beden imgelerinin yeterli olacağını da belirtir. Bu başka ben/bedenlerin başında annenin bedeni gelir. Bu ayna/beden hem kendisi gibi olunması gereken, hem de arzulanan bir bedendir; dolayısıyla olma/arzulama diyalektiğinde, anne bedeni bir neksus, bir kesişim noktası oluşturur. Ancak anne arzusu tüm çocuklar için (ensest), anneyle bedensel bir özdeşlik kurmak ise erkek çocuklar için (transvestitizm) yasaktır. Dolayısıyla ayna evresinin olma/arzulama diyalektiği, toplumun ensest yasağı kuralı öğrenildiğinde tüm çocuklar için bir yanından sakatlanır. Heteroseksist yasaklar öğrenildiğinde ise, erkek çocuklar için diğer yan da sakatlanmış olur. Böylece, içinde yaşadığımız simgesel düzen erkek bir simgesel düzen olduğu için de, ben/öteki ilişkisinin arketipi olan anne, ne arzulanmasına, ne de özdeşleşilmesine izin verilen bir "öteki" olarak, dolayısıyla ancak nesne olarak kavranabilen bir "öteki" olarak kurulur. Demek ki, öteki'nin bir özne olarak tasarlanabilmesi, erkek/heteroseksist simgesel düzen tarafından engellenmiştir.
Oysa, olamayacak bir nesnellik peşinden koşmaya, ya da nesne/öteki'lerin salt simgesel düzen içinde tasarlanan öznelliğine tolerans göstererek "intersübjektif' olmaya karşı önerilebilecek tek altüst edici alternatif, özne olarak tahayyül edilen ötekilerin öznelliklerini kabul etmektir. Bu durum da, kendini tek özne geri kalan her şeyi nesne olarak tasarlayan idiosübjektif tutuma karşı, heterosübjektif bir konum belirlemekle yapılabilir. Ancak kendi dışımızdaki öznelerin varlığını (kerhen ya da salt sözel/simgesel düzeyde değil) imgesel/muhayyel düzeyde kabullenebildiğimizde, kendimize dışarıdan bakabilecek bir konumu da kabullenmiş oluruz. Bu da "kendi üzerine düşünebilme"nin (self-reflexivity) olmazsa olmaz koşuludur.
[1] Bu "parçalanmış özne", Lacan'ın üzeri çizilmiş öznesinin (S barrée) toplumsal/kültürel düzeydeki karşılığıdır.
Subscribe to:
Posts (Atom)